Cansen Erdoğan (Avukat – Yazar)

Cansen Erdoğan (Avukat – Yazar)

cansen@leburo.com

Tüm Yazıları

 Dünya’nın en eski ve en prestijli turnuvası hangisidir desem ne dersiniz?

Evet doğru tahmin ettiniz! 4 Grand Slam Turnuvası arasında yer alan Wimbledon, tüm zamanların en eski tenis turnuvası! Üstelik Wimbledon, 4 büyük turnuva içinde tenisin ilk oynandığı zamanlardaki gibi çimde oynanan tek büyük turnuva olarak da biliniyor. Çim kortta top, sert ve toprak korttan daha yüksek bir hızla gidiyor. Topların yerden fazla yükselmediği çim kort, servisleri sert kullanan ve güçlü vuruşları olan oyuncuların öne çıkmasını sağlıyor.

Haberin Devamı

Tenisseverlerin heyecanla beklediği ve gerek gelenekleri gerek kurallarıyla başlı başına bir marka Wimbledon! Kendisi marka olmakla da kalmayıp teniste marka isimler yaratmış üstelik; Roger Federer, Boris Becker, Serena- Venüs Williams, Björn Borg, Steffi Graf, Martina Navratilova bunlardan bazıları!

Wimbledon’un sadece adı, sanı, kuralları özel değil, kendisine dair her şeyi farklı, özel! Günümüz tenisinin de doğduğu yer olan Londra’da gerçekleşen turnuvanın ikonik Merkez Kortu, dünyanın en popüler tenis kortu olarak kabul ediliyor. 1877 yılında başlayan turnuva, 1937 yılından beri de televizyonlarda izleniyor.

Be senenin turnuvasına geçmeden önce bana ilginç gelen birkaç bilgiyi daha paylaşmak istiyorum sizinle! “Koyu yeşil” ve “mor”un, 1909’dan beri resmi renkler olarak kabul edildiği turnuvada, yönetmelik gereği kortların arkasındaki fonun ‘’koyu yeşil’’ olma zorunluluğu varmış. Resmi olmasa da gelenek olarak tenisçiler beyaz giyinmek zorundaymış ve korta girişler ve çıkışlar belli bir takım protokollere bağlıymış. Turnuva 2 hafta sürüyormuş ve 2 haftanın ortasındaki Pazar günü “Middle Sunday” olarak anılıp o gün maç yapılmıyormuş. Bu turnuva resmen bir endüstri kolu ya, turnuva boyunca  54.250 tenis topu kullanılıyor ve bu toplar oyun öncesinde sabit 20 derece sıcaklıkta muhafaza ediliyormuş. Şimdilerde sarı olan toplar, 1986 yılına kadar beyaz renkteymiş. Top deyip geçmeyin, maçlardan sonra  kullanılmış toplar, kutusu yaklaşık 3 Sterlin’den satışa çıkarılıyor ve elde edilen gelir okullardaki tenis programlarına bağış olarak veriliyormuş.

Haberin Devamı

Kort kenarında top toplayıcı çocukların seçilmesi de özel kurallara bağlıymış! Her yıl, 1000’e yakın başvuru geliyormuş ve bunlar arasından yaklaşık 250 erkek ve kız çocuğu top toplama görevi için seçiliyormuş. Seçim zorlu bir eğitim sonrasında bir takım sınav ve mülakatlar sonunda yapılıyor ve yaş ortalaması 15 olan çocuklardan oluşan ekip, kort kenarında maç sırasında top topluyormuş.

Durun işin enteresanlığı burada da bitmiyor, Wimbledon turnuvasını kazananlar, kupalarını eve götüremiyormuş! Kupalar All England Club’ın müzesinde sergileniyor, sporculara da kupanın küçük bir kopyasını veriyorlarmış!

Gelelim yeme- içme kısmına! Monarşinin beşiğinde turnuva yapılırsa adetler de özel olacak elbette!

Wimbledon Tenis Turnuvası boyunca yaklaşık 350bin fincan çay tüketiliyormuş. Turnuvanın neredeyse sembolü olan çilekler de (yaklaşık 28 bin kilo) her sabah saat 4’te toplandıktan tam 7 saat sonra üzerindeki 7 bin litre krema ile birlikte Wimbledon’a getiriliyormuş. Çünkü krema ve çilek, Wimbledon Tenis Turnuvası’nın geleneksel çiftiymiş!

Haberin Devamı

Wimbledon Tenis Turnuvasıının en sadık ve en “havalı” ismi tabiki Rufus! Rufus bir şahin ve görevi, turnuva süresince kortların üzerinde uçarak güvercinleri kaçırmak!

Güvercinlerin tenis kortlarındaki çim tohumlarını yemek için sahaya inmeleri engellemek için eğitilen Rufus, 2007 yılından bu yana görevinin başında! Maçların oynandığı 42 dönümlük arazide yıl boyunca devriye gezen Rufus, şampiyonaların gerçekleştiği iki hafta boyunca maçların duraksama olmaksızın devamını sağlıyor. Böylesine önemli bir görevi üstlenen şahin Rufus, elbette ki hayranlarından yoğun ilgi görüyor. Bir reklem filminde dahi oynayan Rufus’la fotoğraf çektirmek için hayranları sıraya giriyor.

Gördüğünüz gibi Wimbledon sadece bir turnuva değil! Bir duruş bir gelenek ve nasıl tenis ortaya çıktığından beri varsa, tenis olduğu sürece devem edecek!

Gidenler gidecek, kortlar gelişecek, oyuncular değişecek ama Wimbledon marka olmaya devam edecek!

…………………………….*………………………………

Şampiyon Deyip Geçme !

Wimbledon’un gelenekleri görenekleri, tarihe damga vurmuş olayları sporcuları derken gelelim sadede!

Tenis sporunun bu en büyük ve en eski organizasyonunun 136. edisyonunda Carlos Alcaraz, Novak Djokovic’i 3-2 mağlup ederek şampiyon oldu.

Tenis dünyası, geçtiğimiz şu son 2 yılda harikalar yaratan ve dünya sıralamasının ilk 5'inde yer alan 3 ismi yenerek zafere ulaşan Carlos Alcaraz'ı konuşuyor!

Eldeki verilere, mevcut istatistiklere göre iyi bir tenisçi olmak için üç şey gerekiyor; Yetenek, bilinçli bir aile ve iyi bir antrenör! Alcaraz, ilk ikisine doğuştan sahip! Eski bir profesyonel tenisçi olan babasının üzerine eğilmesiyle 4 yaşında tenise başlamış. 15 yaşında eski Roland Garros şampiyonu ve dünya 1 numarası Juan Carlos Ferrero ile tanışmış. Döneminin en iyi toprak kort oyuncularından olan Ferrero, Alcaraz ile beraber çalışmaya başlamış ve böylece ‘iyi bir tenisçi’ olmak için gereken üçüncü şart da tamamlanmış.

2022 yılında 19 yaşına geldiğinde dünya Alcaraz’ı kucaklamaya hazırdı. Miami Masters, Madrid Masters başarıları ile dünya sıralamasında 11.sıraya yükselen  genç yetenek, aynı toprak kort turnuvasında Nadal ve Djokovic’i yenen ilk tenisçi oldu. İdolünün Nadal olduğunu söyleyen ve ‘yeni Nadal’ ilan edilen Alcaraz ‘US Open’ı kazanarak hem ilk Grand Slam şampiyonluğunu aldı hem de sıralamada 1 numaraya yükselen en genç oyuncu ünvanını aldı. Görünen o ki adam tek başına bir dünya karması; Farklı kortlara adaptasyon yeteneğini ve vuruş çeşitliliğini efsane tenisçi Federer’den, oyun stilini Djokovic’ten, korttaki mücadeleci ve pes etmeyen tarzını ise Nadal’dan aldığı söyleniyor tenis otoritelerince!

Başta Alcaraz olmak üzere yukarıda geçen ünlü isimlere şöyle bir bakınca anlıyorum ki başarı, bir düşünce tarzıdır, başarılı olmak istersin-olursun, istemezsin-olmazsın! Baş-arının sırrı, özünde saklıdır; ‘Baş olmak için arı olacaksın!’

Verilen değil, hak edilendir başarı! Tırnaklarının içinde acı vardır, sızı vardır, kan vardır!

Ve şu bir gerçektir ki başarı merdivenlerini kimse elleri cebinde tırmanmamıştır.

………………………………………..*…………………………………………………

Helal Size Kızlar;

Ahşap parkelerden gelen mis gibi parfüm kokusu! İçinden geçtiğimiz tatsız, tuzsuz günlerde bir gün ışığı!

Türk kadının gücünü dünyaya gösteren 14 cesur Türk kadını!

Ve birbiri ardına başarılara imza atan A Millî Kadın Voleybol Takımı oyuncuları, karşınızda ‘Filenin Sultanları’!

Bu hafta sporla başladık gururla devam edelim;

Amerika’da düzenlenen Milletler Ligi’nde Çin’i 3-1 yenerek şampiyon olan kazanan A Millî Kadın Voleybol Takımımız, dünyanın en iyisi olmayı başardı. Şampiyonluğun ardından oyuncularımızdan   Zehra Güneş ‘En İyi Orta Oyuncu’, Melisa Vargas ‘En Değerli Oyuncu, Gizem Örge de ‘En İyi Libero’ seçildi.

‘Mutluluktan ağlamak’ nedir, unutmuştuk nicedir! Öyle bir gurur yaşattı ki bu kızlar, Cumhuriyetin 100.yılına güneş gibi doğdular! Dünya sıralamasında altıncı sırada başladıkları turnuvayı bu şampiyonlukla birinci sırada bitirdiler. Birlik olmanın, sahip çıkmanın ve en önemlisi de inanmanın ne demek olduğunu gösterdiler. Türk olmanın onurunu, aynı bayrak altında savaşmanın ve başarmanın mutluluğunu, iliklerimize kadar hissettirdiler. İzlerken final maçını televizyonda, Ebrar ile gaza geldik biz de! Zehra bloğa çıkarken biz de hop oturduk hop kalktık yerimizde! Kaptan Eda’nın gelen son sayıyla akan gözyaşlarıyla serinledi yüreğimiz! Tebrikler kızlar! Sadece turnuvanın değil, gönüllerin de şampiyonu oldunuz siz! Bize; ‘Geri kalmış Osmanlılar’ diyen ülkelere, yapıştırdınız Osmanlı tokadını, içimizin yağlarını erittiniz!

Teşekkürler! Okul çağında voleybola yürek veren genç kızlarımıza rol model olduğunuz için!

Teşekkürler! Cumhuriyetin 100.yılında Atatürk’ün hayalini gerçekleştirdiğiniz, mezarında rahat ettirdiğiniz için!

Ve teşekkürler! Türk kadınının gücünü, azmini ve başarısını dünyaya gösterdiğiniz için!

Helal olsun! İyiki varsınız!

Dediği gibi ulu önderin; ‘Ey kahraman Türk kadını! Sen yerde sürünmeye değil, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın!”

…………………………………………*……………………………………………….

HAFTANIN EN’LERİ;

Haftanın Anma Töreni; Ülkemizin çılgın şehri Adana’da gerçekleşti! Hava sıcaklığının gölgede 40 dereceyi geçmesi üzerine bunalan bir grup vatandaş, klimanın icadının 121’inci senesi sebebiyle Amerikalı mühendis Willis Haviland Carrier anısına tatlı dağıttı. Güneşe mermi sıkan bir şehrin aslan evlatlarına da bu yakışırdı! Gülmeyin gerçekten, bu cehennem sıcaklarında klima olmasaydı ne yapardık maazallah! Nasıl çalışır, nasıl uyur nasıl yaşardık! Allah razı olsun valla!

Haftanın Kaybı; Yine çocukluğumdan bir parça daha kopardı! 'Gençlik Başımda Duman' albümünün 'Ateş Böceğim' şarkısıyla tanınan şarkıcı ve besteci Baha Boduroğlu, 76 yaşında tedavi gördüğü hastanede hayatını kaybetti! ‘Eski Dostlar’ grubunun kurucusu, Türk pop müziğinin zarif ismi, herkesin Baha ağbisi; Nurlar içinde uyu! Dilinden düşmeyen ateşböcekleri aydınlatsın yolunu!

Haftanın Cehennemi; Bunaltan, daraltan, yıpratan sıcaklar! Meteoroloji, sıcaklıkların mevsim normallerinin üstünde olduğunu belirtip mümkün olmadıkça sokağa çıkmayan uyarısı yapadursun ülkenin her yerinde vatandaşlar, bu cehennem sıcaklarından fena muzdarip! Deniz kenarlarına yatak serip uyumaya çalışanlar, vantilatörleriyle aşk yaşayanlar, yağmur duasına çıkanlar eyvah eyvah!

Olsun ne diyordu şarkıda; ‘Yananı görür Allah!’

Haftanın Soruşturması; Dünyaca ünlü bir şarkıcıya karşı yürütülüyor! İspanyol mahkemesi, Lübnan asıllı şarkıcı Shakira hakkında gelir ve servet vergisinde dolandırıcılık yaptığı gerekçesiyle soruşturma başlattı! Ünlü şarkıcı hakkında 8 yıl hapis cezası isteniyor! Valla ne diyeyim geldi mi de üst üste geliyor; Kocasının kendisini, kendi evinde, 20 yaş genç bir kadınla aldattığını öğrendiğinden beri zor günler geçiren güzel sanatçı, bir darbeyi de devletten yiyecek gözüküyor! Ne çektin be Shakira! Yazık sana ya!

Haftanın Virüsü; Virüsler artık hayatımızın vazgeçilmez bir parçası olduğundan yaz geldi diye virüs mevzuna girmeyeceğimi düşünmeniz beni üzer! Kene ısırmasıyla ortaya çıkan Kırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA) hastalığından kaynaklanan virüs, sağlığı ciddi şekilde tehdit ediyor! Yaz aylarında özellikle tarım ve hayvancılık yapan vatandaşların daha fazla risk altında olduğu bu hastalıkta, vücuda girdikten sonra 6 saat müdahale edilmeyen kene, vücuda virüs enjekte ediyor! Doktorlar, ciddi ölüm riski yaratan bu virüse karşı dikkatli olunmasını öneriyor!      

CANSEN ERDOĞAN